IRCMedya

Geri Git   IRCMedya > IRCMedya.Com - Kültür ve Sanat Dünyası > Tarih Kulübü > Cumhuriyet Tarihi


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree29Beğeni

Yeni Konu aç  Konu Kapatılmıştır
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 17.Aralık.2023, 01:39   #11
Durumu
Çevrimdışı
 
esekherif - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Bu ülkenin başına en büyük bela Kemalist tarihtir. Doğru oldukları hiçbir dönem yoktur, olmaz ve olamazda. Pek yakında sinemalarda

ZaNa ve YaRGuCi bunu beğendi.

 
Alt 17.Aralık.2023, 15:01   #12
Durumu
Çevrimdışı
 
Extraction - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?


Extraction adlı kişinin imzası Atın İyisine Doru Yiğidin İyisine Deli Derler

Bir çift mavi gözün ışında.

 
Alt 17.Aralık.2023, 15:04   #13
Durumu
Çevrimdışı
 
Extraction - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Sinan Meydan:
VAHDETTİN’İ VE ŞEYH SAİT’İ AKLAMAK!

“Bugün bu makamı işgal eden zat (Padişah-Halife Vahdettin), bu millet ve memleket için hain bir adamdır. (Alkışlar). Müsaade buyurunuz beyim ‘hain’ bir adamdır. (Alkışlar, bravo, sedaları)” (Atatürk, TBMM, 25 Eylül 1920)
Geçtiğimiz hafta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’e “Vahdettin soruşturması” açıldığını öğrendik. Kısa bir süre sonra da yandaş bir yazarın bir televizyon programında “Vahdettin’e hain diyenler yargılanacak!” dediğini duyduk. Bu arada Diyarbakır’da açılan bir bulvara “Şeyh Sait Bulvarı” adının verildiği öğrendik. Birçok Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı gibi ben de sosyal medya hesaplarımdan bu duruma tepki gösterdim. Yıllardır söylediğim gibi AKP iktidarı, “Yeni Türkiye” dediği yapıya yeni bir tarih yazmak istiyor. Bu süreçte “Eski Türkiye” dedikleri Atatürk Türkiye’sinin tarihsel kahramanları “hain”, hainleri ise “kahraman” ilan edilmek isteniyor. İktidarın ve muhalefetin Cumhuriyet karşıtı gerici ve bölücü paydaşları da bunu destekliyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Vahdettin’i ve Şeyh Sait’i yüceltmek, onurlandırmak, Türkiye’de caddeye, sokağa, çeşitli kurumlara bunların adlarını vermek doğrudan doğruya Atatürk’e, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine karşı bir harekettir. Hele hele Atatürk’ün de “hain” dediği Vahdettin’e “hain” diyeni yargılamaya kalmak Atatürk’ü yargılamaya cüret etmektir.
Peki, Kurtuluş Savaşı’nda yapıp ettikleriyle düşmanın işini kolaylaştıran ve savaştan sonra “Burada hayatımı tehlikede görüyorum” diyerek bir İngiliz gemisine binip ülkeden kaçan Halife Vahdettin ve Cumhuriyeti daha doğarken boğmak amacıyla silahlı bir isyan başlatan Şeyh Sait “vatana ihanet” etmediler mi?



Vahdettin’in ihaneti

Mondros Mütarekesi sonrasında Padişah Vahdettin’in, düşmana karşı direnişle ülkeyi kurtarmak gibi bir planı yoktu. Onun planı tahtını, tacını, sarayını, yani kendini kurtarmaktı. Onun kendini kurtarma planı ise İngiliz merhametine sığınmaktı. Bunun için İngilizlerin bir dediğini iki etmeyecek, hatta İngilizleri bile şaşırtan tekliflerde bulunacaktı. Öyle ki 30 Mart 1919’da Türkiye’nin yönetimini 15 yıllığına İngiltere’ye bırakmayı bile teklif edecekti.
Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), 9. Ordu müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıp da -Saray hükümetinin kendisine verdiği görevin tam tersine- milli direnişi körükleyince -İngilizlerin isteği ile- İstanbul’a geri çağrıldı. Geri dönmeyince, Padişah Vahdettin, 8 Temmuz 1919 gecesi Atatürk’ü 9. Ordu Müfettişliği görevinden aldı. Bunun üzerinde Atatürk de askerlikten istifa ederek sine-i millete döndü.
Saray, İngilizlere yaranıp kendini kurtarma politikası gereği Milli Harekete karşı var gücüyle saldırıya geçti. 5 Nisan 1920’de kurulan 4. Damat Ferit Hükümeti -Prof. Dr. Sina Akşin’in deyişiyle- Milli Mücadele’ye karşı bir iç savaş başlattı.
Sarayın (Vahdettin’in) Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah, 11 Nisan 1920’de, -padişahın onayıyla- “Kuvayı Milliyecilerin katli vaciptir” fetvasını yayımladı.
Sarayın (Vahdettin’in) Sadrazamı Damat Ferit, 11 Nisan 1920’de, -padişahın onayıyla- Milli Hareketi, “fitne” ve “fesat”, Kuvayı Milliyecileri de “isyancılar” diye adlandıran bir hükümet bildirisi yayımladı.
Padişah Vahdettin de 11 Nisan 1920’de yayınladığı bir hattı hümayunla Milli Hareketin ülkeye zarar verdiğini anlattı. Milli Mücadele karşıtı şeyhülislam fetvası, hükümet beyannamesi ve padişah hattı hümayunu, üçü bir araya getirilerek gazetelerde yayımlandı. Ayrıca basılıp İngiliz uçaklarıyla Anadolu’ya atıldı.
Saray hükümeti (Damat Ferit), 8 Nisan 1920’de -padişahın onayıyla- Anzavur’a “paşalık” verip onu Anadolu’da Kuvayı Milliyecilerin üzerine saldırttı. Anzavur kuvvetleri, 23 Mayıs 1920’de Adapazarı’nda Milli Kuvvetlere yenilip dağıldı. Anzavur İsyanı bastırıldı. Adapazarı kurtarıldı.
Saray Hükümeti, 18 Nisan 1920’de Kuvayı Milliye’ye karşı, doğrudan doğruya Padişah Vahdettin’e bağlı paralı ordu Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) kurdu. Padişahın paralı ordusu Kuvayı İnzibatiye, 14 Haziran 1920’de İzmit’te Kuvayı Milliye’ye saldırdı. Yenildi. Askerlerin bazıları İstanbul’a döndü, bazıları Kuvayı Milliye saflarına geçti.
Saray hükümeti, 28 Nisan 1920’de Milli Mücadele’yi etkisiz hale getirmek için “Anadolu Fevkalade Müfettişi Umumiliği”ni kurdu.
İstanbul’da kurulan saray mahkemesi Divanı Harbi Örfi, 11 Mayıs 1920’de Atatürk ve bazı arkadaşlarının, 24 Mayıs 1920’de Fevzi Paşa’nın, 6 Haziran 1920’de İsmet Paşa ve bazı Kuvayı Milliyecilerin, 14 Temmuz 1920’de Refet (Bele) ve 63 subayın gıyaben idamlarına karar verdi. Bütün bu idam kararlarını Padişah Vahdettin onayladı.
10 Ağustos 1920’de Saray hükümeti, -padişahın da kabulüyle- Türkiye’yi paramparça eden Sevr Antlaşması’nı imzaladı. TBMM, bu antlaşmayı imzalayanları “vatan haini” ilan etti.
Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna kadar vatanını savunan Türk milletiyle birlikte değil, işgalci İngilizlere birlikte hareket ettiler. Sarayın kışkırtmaları sonunda Anadolu’da Milli Mücadele’ye karşı çok sayıda padişahçı, hilafetçi iç isyan çıktı. Mustafa Kemal, dış düşmanla savaşmadan önce sarayın çıkardığı iç savaşı bastırmak zorunda kaldı. Saray hükümeti; Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, Kurtuluş Savaşı’nda vatana, millete ve hatta Osmanlı’ya ihanet ettiler. Bu ihanetlerinin hesabını veremeyecekleri için de İngilizlere sığınıp ülkeden kaçtılar.



Atatürk Vahdettin’e ‘hain’ diyor

Atatürk, açıkça Vahdettin’in “hain” olduğunu belirtmişti.
Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı devam ederken 25 Eylül 1920’de TBMM, gizli oturumunda Vahdettin için şunları söylemişti:
“Bugün bu makamı işgal eden zat, bu millet ve memleket için hain bir adamdır. (Alkışlar). Müsaade buyurunuz beyim ‘hain’ bir adamdır. (Alkışlar, bravo, sedaları)” (TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.1, s. 135-136)
Atatürk, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında okuduğu Nutuk’ta da Vahdettin’i çok ağır sözlerle eleştirmişti. Nutuk’taki şu sözler Atatürk’e ait:
“Millet ve ordu, padişahın ve halifenin ihanetinden haberdar olmadığı gibi o makama ve o makamda bulunana karşı da asırların köleleştirdiği dini ve ananevi rabıtalarla bağlı...”
Vahdettin’in İngilizlere sığınıp ülkeden kaçması üzerine Atatürk, Vahdettin’i şu ağır ifadelerle eleştirmişti:
“Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlukun bir dakika dahi olsa bu milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir.”
“Şayanı teşekkürdür ki, bu alçak, mevrus saltanat makamından millet tarafından ıskat olunduktan sonra denaetini (alçaklığını) tamamlamış bulunuyor...”
“Aciz, adi, his ve idrakten mahrum bir mahluk, kabul eden herhangi bir ecnebinin himayesine girebilir. Fakat böyle bir mahlukun bütün İslamların halifesi sıfatını taşıdığını söylemek elbette doğru değildir.” (Atatürk, Nutuk/Söylev, TTK Yayını, Ankara, 1989, s. 14, 924-925)
Şeyh Sait isyanı

1925’te genç Cumhuriyete karşı Doğu bölgelerinde Şeyh Sait İsyanı patlak verdi. Nakşibendi Şeyh Sait, isyana katılan dava arkadaşı Seyit Abdülkadir’in İngilizlerle yaptığı görüşmelerden ve hazırlıklardan sonra, 13 Şubat 1925’te Diyarbakır’ın Eğil bucağı Piran (Dicle) köyünde genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı bir ayaklanma başlattı.
Şeyh Sait, halkı “din adına” Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyana çağırdı. Bu amaçla halka dinsel içerikli bildiriler dağıtıldı. “Halife sizi bekliyor!”, “Halifesiz Müslüman olmaz!”, “Halife memleketten çıkarılamaz!”, “Şiarımız dindir!”, “Hükümet dinsizdir!”, “Şeriat isteriz!”, “Kadınlar çıplaktır!”, “Mekteplerde dinsizlik ilerliyor!” şeklindeki bildirilerin ve bölgede yeterli askeri güç bulunmamasının etkisiyle isyan çabuk büyüdü.
İsyancılar 13 Şubat’ta ilk önce Piran’da bir jandarma teğmenini esir alıp bir eri şehit ettiler. Telgraf hatlarını kestiler. Buradan merkeze, Eğil bucağına geçtiler. Bucak müdürüyle 10 jandarmayı esir aldılar. Daha sonra Genç hapishanesini ve jandarma dairesini bastılar, oradaki jandarmaları da esir aldılar. İsyancılar, 16 Şubat’ta Genç ilinin merkezi Darahini’ye saldırdılar. Burada üç gün üç gece kaldılar. Şehri yağmaladılar. Ziraat Bankası’na el koydular. Buradaki isyanı Ankara’ya bildiren öğretmen Mehmet Zeki’yi önce hapsettiler, sonra öldürdüler. Oradan Diyarbakır yolu üzerindeki Lice’ye hareket ettiler. Bu güzergâh üzerindeki Hani bucağını ele geçirdiler. Lice-Hani, Çapakçur-Palu telgraf hattını kestiler. İsyancılar Çapakçur, Muş, Diyarbakır olmak üzere üç kola ayrıldılar. Çapakçur Hükümet Konağı’na saldırıp orayı ele geçirdiler. İsyancılar, 20 Şubat’ta, üzerlerine gelen Türk ordusuyla çatışmaya başladılar. 21 Şubat’ta Yarbay Cemil komutasındaki bir süvari alayını pusuya düşürüp esir aldılar. Ellerinde yeşil bayrak ve Kuran’larla ilerleyen asilere karşı çıkanlar olduğu gibi yardım edenler de oldu. 2 Mart’ta isyancılar Elazığ’ı ele geçirip yağmaladılar. Diğer taraftan Şeyh Abdullah, Muş cephesini tutarak Varto’yu aldı ve Erzurum’a doğru ilerlemeye başladı. Şeyh Sait ve adamlarının asıl hedefleri Diyarbakır’dı. Martta kendilerine katılan aşiretlerle birlikte Diyarbakır’a saldırdılar. Kuzeyde surlar dışında yapılan savunmayla geri püskürtüldüler.
Güneyde ise içeriden yardım alarak şehre girmeyi başardılar. Fakat General Mürsel Paşa’nın gönderdiği süvari kuvvetleri asileri geri püskürttü. Şeyh Sait kuvvetleri ilk kez 8 Mart’ta yenilerek geri çekildiler. Ordu birlikleri Varto, Elazığ ve Diyarbakır üzerinde temizlik harekâtına başladı. Asiler dört bir yandan kuşatıldı. Nisan başında Silvan, Palu ve Piran asilerden geri alındı. Nisanın ikinci haftasında özellikle Tük Hava Kuvvetleri’nin operasyonlarıyla isyan bastırıldı.
İsyanın elebaşlarından Şeyh Sait ve Seyit Abdülkadir yakalandı.
Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, 23 Mayıs 1925’te Seyit Abdülkadir ve beş arkadaşını, 28 Haziran 1925’te de Şeyh Sait ve 46 arkadaşını idamla cezalandırdı.
Cumhuriyeti daha doğarken boğmayı amaçlayan Şeyh Sait İsyanı güçlükle bastırıldı. Cumhuriyet yaşamaya devam etti. Ama Musul kaybedildi. Sonuçta isyan İngilizlere yaradı.
TBMM, Şeyh Sait İsyanı sırasında şehit olan Mehmetçiklerin ve kamu görevlilerinin ailelerine maaş bağladı.
Henüz daha iki yaşındaki Cumhuriyete karşı dini kullanarak silahlı bir isyan başlatan, bazı şehirleri işgal eden, bazı devlet dairelerine el koyan ve Mehmetçiği şehit eden bir silahlı isyanın elebaşı Şeyh Sait vatana ihanet etmiştir. Hiçbir gerekçe bu gerçeği değiştirmez.
***
Kurtuluş Savaşı’nda yapıp ettikleriyle düşmanın işini kolaylaştıran, bu nedenle daha Kurtuluş Savaşı devam ederken TBMM’de “vatan haini” olduğu belirtilen ve savaştan sonra bir İngiliz gemisine binip ülkeden kaçan Halife Vahdettin ve Cumhuriyeti daha doğarken boğmak amacıyla silahlı bir isyan başlatan, şehirleri işgal eden, devlet dairelerine el koyan, Mehmetçiği şehit eden gerici ve bölücü bir isyanın “vatana ihanetten” asılan elebaşı Şeyh Sait’i aklama çabası, Atatürk’e, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine yapılmış büyük bir hakarettir.

Tûsî ve Sanem bunu beğendi.
Extraction adlı kişinin imzası Atın İyisine Doru Yiğidin İyisine Deli Derler

Bir çift mavi gözün ışında.

 
Alt 18.Aralık.2023, 14:08   #14
Durumu
Çevrimdışı
 
YaRGuCi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?



İngiliz Kralı 8. Edward’ı Dolmabahçe rıhtımında “bizzat” eliyle karaya çıkarmak ne mana ifade etmekte acaba.


M. Kemal, Milli Mücadele döneminde (24 Nisan 1920) mecliste yaptığı konuşmasının bir bölümünde:
“Osmanlı Devleti diğer herhangi bir devlet gibi hükümdarının cismâni nüfuzu etrafında şekillenmiş değildir. Saltanat makamı aynı zamanda Hilâfet makamı olduğundan padişahımız, İslâm toplumunun da başkanıdır. Çalışmalarımızın birinci amacı ise, Saltanat ve Hilâfet makamlarının ayrılmasını amaçlayan düşmanlarımıza Milli Irade‘nin buna uygun olmadığını göstermek ve bu kutsal makamı yabancı esaretinden kurtararak ulü’l-emrin (Padişah) yetkisini düşmanın tehdit ve zorlamasından serbest kılmaktır…”dediği halde Hilafet ve saltanatı biribirinden ayırmadı mı?
Bunu Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır.
“Saltanatı hilafetten ayırmaya ve önce saltanatı kaldırmaya karar verdiğim zaman, ilk yaptığım işlerden biri de, derhal Rauf Bey’i, Meclis’teki odama çağırmak oldu. Rauf Bey’in, Refet Paşa’nın evinde sabahlara kadar dinlediğim düşünce ve görüşlerini hiç bilmiyormuşum gibi davranarak, ayakta, kendisinden şu istekte bulundum: “Hilafet ve saltanatı biribirinden ayırarak saltanatı kaldıracağız! Bunun doğru olduğu konusunda kürsüden bir konuşma yapacaksınız!”
Şimdiburada yapılan bu oyun neticesinde kimin hangi tarafta olduğu görünmüyor mu




“Yeryüzünde bir (Hilafet) makamı bulunmazsa, Islam alemi kendisini imamesiz bir tesbih gibi dağılmış, perişan görür.” dediği, hatta TBMM’nin açılışının öncüsü ve en örgütlü son kongrede, Sivas Kongresi’nde:

“Makam-ı Celil-i Hilâfet ve Saltanata, Islâmiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek… çalışacağıma… namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billâh.” şeklinde and içtiği halde -Saltanatı kaldırmış olduğu yetmezmiş gibi- Hilafeti kaldırmadı mı?
Cuma gününün haftalık tatil olmasını istemeyenleri, “düşmanların oyununa gelmiş kişiler!”olarak ilân ettiği halde, dizginleri ele alınca- Cuma yerine Pazar’ı hafta tatili yapmadı mı?


Lozan antlaşması öncesi Batum bize aid idi, peki şimdi bizim mi?



Birinci Meclis’te Batum Milletvekillerimiz
Balıkesir’de Zağanospaşa Camii’nde “Anayasamız Kur’an’dır!” diye gürlediği halde gavurların kanunlarını tercüme ettirerek Müslüman Millete dayatmadı mı?
Meclis’te Milli sınırlarımızı
“Elviyei Selasiye dahil ederek tasavvur buyurunuz. Garb hududu Edirne’den bildiğimiz gibi geçiyor. En büyük tebeddülat Cenub hududunda olmuştur. Cenub hududu Iskenderun cenubundan başlar. Halep ile Katıma arasında Cerablüs köprüsüne müntehi olur bir hat, ve şark parçasında da Musul vilayeti, Süleymaniye, ve Kerkük havalisi ve bu iki mııntakayı yekdiğerine kalbeden hat. Efendiler: Bu hudut sırf askeri mülahazat ile çizilmiş bir hudud değildir, hududu millidir.” şeklinde tarif ettiği halde buraları Lozan’da bırakmadı mı?





şimdi verilen sözler ve vaatler ile yapılan çalışma birbirini tutmayınca Şeyh Said kıyama kalkması normal değil mi? Gelelim Sultan Vahdettin'e onun hain olmadığına dair de bir çok belge mevcuttur.Ancak onu bu başlıkta değil yeni bir başlıkta uzun uzun anlatalım belgeler ile tek tek.

ZaNa bunu beğendi.

 
Alt 18.Aralık.2023, 17:05   #15
Durumu
Çevrimdışı
 
Extraction - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Alıntı:
YaRGuCi Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster


İngiliz Kralı 8. Edward’ı Dolmabahçe rıhtımında “bizzat” eliyle karaya çıkarmak ne mana ifade etmekte acaba.


M. Kemal, Milli Mücadele döneminde (24 Nisan 1920) mecliste yaptığı konuşmasının bir bölümünde:
“Osmanlı Devleti diğer herhangi bir devlet gibi hükümdarının cismâni nüfuzu etrafında şekillenmiş değildir. Saltanat makamı aynı zamanda Hilâfet makamı olduğundan padişahımız, İslâm toplumunun da başkanıdır. Çalışmalarımızın birinci amacı ise, Saltanat ve Hilâfet makamlarının ayrılmasını amaçlayan düşmanlarımıza Milli Irade‘nin buna uygun olmadığını göstermek ve bu kutsal makamı yabancı esaretinden kurtararak ulü’l-emrin (Padişah) yetkisini düşmanın tehdit ve zorlamasından serbest kılmaktır…”dediği halde Hilafet ve saltanatı biribirinden ayırmadı mı?
Bunu Nutuk’ta şöyle anlatmaktadır.
“Saltanatı hilafetten ayırmaya ve önce saltanatı kaldırmaya karar verdiğim zaman, ilk yaptığım işlerden biri de, derhal Rauf Bey’i, Meclis’teki odama çağırmak oldu. Rauf Bey’in, Refet Paşa’nın evinde sabahlara kadar dinlediğim düşünce ve görüşlerini hiç bilmiyormuşum gibi davranarak, ayakta, kendisinden şu istekte bulundum: “Hilafet ve saltanatı biribirinden ayırarak saltanatı kaldıracağız! Bunun doğru olduğu konusunda kürsüden bir konuşma yapacaksınız!”
Şimdiburada yapılan bu oyun neticesinde kimin hangi tarafta olduğu görünmüyor mu




“Yeryüzünde bir (Hilafet) makamı bulunmazsa, Islam alemi kendisini imamesiz bir tesbih gibi dağılmış, perişan görür.” dediği, hatta TBMM’nin açılışının öncüsü ve en örgütlü son kongrede, Sivas Kongresi’nde:

“Makam-ı Celil-i Hilâfet ve Saltanata, Islâmiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek… çalışacağıma… namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billâh.” şeklinde and içtiği halde -Saltanatı kaldırmış olduğu yetmezmiş gibi- Hilafeti kaldırmadı mı?
Cuma gününün haftalık tatil olmasını istemeyenleri, “düşmanların oyununa gelmiş kişiler!”olarak ilân ettiği halde, dizginleri ele alınca- Cuma yerine Pazar’ı hafta tatili yapmadı mı?


Lozan antlaşması öncesi Batum bize aid idi, peki şimdi bizim mi?



Birinci Meclis’te Batum Milletvekillerimiz
Balıkesir’de Zağanospaşa Camii’nde “Anayasamız Kur’an’dır!” diye gürlediği halde gavurların kanunlarını tercüme ettirerek Müslüman Millete dayatmadı mı?
Meclis’te Milli sınırlarımızı
“Elviyei Selasiye dahil ederek tasavvur buyurunuz. Garb hududu Edirne’den bildiğimiz gibi geçiyor. En büyük tebeddülat Cenub hududunda olmuştur. Cenub hududu Iskenderun cenubundan başlar. Halep ile Katıma arasında Cerablüs köprüsüne müntehi olur bir hat, ve şark parçasında da Musul vilayeti, Süleymaniye, ve Kerkük havalisi ve bu iki mııntakayı yekdiğerine kalbeden hat. Efendiler: Bu hudut sırf askeri mülahazat ile çizilmiş bir hudud değildir, hududu millidir.” şeklinde tarif ettiği halde buraları Lozan’da bırakmadı mı?





şimdi verilen sözler ve vaatler ile yapılan çalışma birbirini tutmayınca Şeyh Said kıyama kalkması normal değil mi? Gelelim Sultan Vahdettin'e onun hain olmadığına dair de bir çok belge mevcuttur.Ancak onu bu başlıkta değil yeni bir başlıkta uzun uzun anlatalım belgeler ile tek tek.

Sözüm ona Şeriat'la yönetilen ülkeleri de görüyoruz; Irak, Mısır, Afganistan, Suriye, Filistin ......

Sürekli kaos, sürekli savaş, sürekli Amerika demokrasi! getiriyor.

Din ile devlet işleri ayrılmasını destekliyorum.
Ülkeyi yönetenler dini kullanıp her haltı yiyor.

Cemaatler, tarikatlar holdingler kadar zengin. Ülkemizde bulunan holdingler gıda, akaryakıt, teknoloji vs satıp para kazanıyorlar, tarikatlar cahil halkı kandırıp din satıyor.

Extraction adlı kişinin imzası Atın İyisine Doru Yiğidin İyisine Deli Derler

Bir çift mavi gözün ışında.

 
Alt 18.Aralık.2023, 17:08   #16
Durumu
Çevrimdışı
 
Extraction - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Vahdettin'in kaçışı

“İstanbul İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına... İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devletine sığınır ve bir an önce İstanbul’dan başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. 16 Kasım 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin”


Bundan tam 97 yıl önce dün; 17 Kasım 1922’de, son Padişah Vahdettin, I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce Mehmetçiğin kanını döken, sonrasında Anadolu’yu ve Trakya’yı Yunan ordularına peşkeş çeken, Osmanlı başkenti İstanbul’u işgal eden İngiltere’ye sığınarak Türkiye’den kaçtı.

II.
Mehmet (Fatih) 1453’te İstanbul’u fethetmişti. VI. Mehmet (Vahdettin) ise 1922’de İstanbul işgal altındayken İstanbul’u işgal edenlere sığınıp kaçtı.

İşte bugün, İstanbul’u fetheden II. Mehmet’in (Fatih) adeta kemiklerini sızlatarak, İstanbul’dan firar edercesine kaçıp İngiltere’ye sığınan son Padişah VI. Mehmet’in (Vahdettin) kaçışını anlatacağım.

İNGİLİZ GEMİSİYLE KAÇTI

Tarih: 17 Kasım 1922, Cuma.

Yer: Yıldız Sarayı.

Saat: 04.00.

Padişah Vahdettin, daha şafak sökmeden, 9 yaşındaki şehzadesi Ertuğrul Efendi ve 10 kişilik kafileyle birlikte merasim köşkünün arka kapısından çıkıp silahhane kapısına doğru yürüdü. Padişah ve küçük şehzadesi orada bekleyen iki Kızılhaç ambulansından birine, kafile ise diğer ambulansa bindi. Arabalar, kaçış güvenliğini sağlayan İngiliz taburunun selam duruşu arasından geçtiler. İşgal İstanbul’u derin uykudayken Balmumcu-Beşiktaş yoluyla biraz gecikmeli de olsa Dolmabahçe Saat Kulesi önündeki rıhtıma geldiler.

Önceden yapılan plan gereği İngiliz Neville Henderson, Padişah Vahdettin’i rıhtımda bekliyordu. Padişah ve beraberindekiler, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’la birlikte rıhtımdaki bir istimbotla açıkta bekleyen İngiliz Malaya zırhlısına çıktılar. Vahdettin, İngiliz bayrağını selamlayarak çıktığı İngiliz gemisinde İngiliz Amiral Sir De Brock tarafından karşılandı.

Peki, ama Padişah-Halife Vahdettin neden kaçtı? Kaçış nasıl planlandı? Kaçıştan sonra neler oldu?
Vahdettin neden kaçtı?



İşte Vahdettin’in İngilizlere sığınma talebinin belgesi: “Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington
Cenaplarına... İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve biran evvel İstanbul’dan
mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922.
Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”[/caption]

İngiliz emperyalizminin merhametine sığınan Padişah Vahdettin, Prof. Dr. Sina Akşin’in ifadesiyle Milli Mücadele’ye karşı iç savaş başlattı. Milli Mücadele boyunca kardeşi kardeşe düşürdü. Bu nedenle Anadolu’da Milli Mücadele karşıtı 20’den fazla iç isyan çıktı. Vahdetin, Atatürk’ü görevden aldı. Atatürk’ün rütbelerini, nişanlarını, madalyalarını söktü. Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını gıyaben idama mahkûm eden Divan-ı Harbi Örfi kararını imzaladı. Atatürk ve silah arkadaşlarının “katli vaciptir” fetvasını onayladı. Milli direnişi önlemek için nasihat heyetleri oluşturdu. Kuvayi Milliyecileri yok etmek için Kuvayı İnzibatiye (Halifelik Ordusu) kurdu. Ahmet Anzavur’a paşalık rütbesi verip milliyetçilere saldırttı. Türklerin idam fermanı Sevr Antlaşması’nı imzalattı. (10 Ağustos 1920).

Vahdettin, kaçtıktan sonra değil, kaçmadan önce bizzat TBMM tarafından “hain” ilan edildi.

Atatürk, daha 25 Eylül 1920’de TBMM kürsüsünden Vahdettin’in “hain” olduğunu söyledi. Milletvekilleri, TBMM’de 8 Şubat 1921 tarihli gizli oturumda, 23 Nisan 1921 ve 9 Temmuz 1921 tarihli oturumlarda Vahdettin’e ağır hakaretler ettiler. 30 Ekim 1922 tarihli oturumda ise birçok milletvekili Vahdettin’e “hain” dedi. Aynı gün, saltanatı kaldırmak için TBMM’ye verilen 78 imzalı önergede de Vahdettin’in vatana, millete “ihanet ettiği” ifade edildi.

Vahdettin her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştı.

Şöyle ki:

19 Ekim 1922’de Refet (Bele) Paşa, TBMM adına Trakya’yı teslim almak için İstanbul’a geldi.

1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Vahdettin artık sultan değil, sadece halifeydi.

4 Kasım 1922’de İstanbul’daki Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti.

4 Kasım 1922’de Refet Paşa, bir Fenerbahçe-Altınordu maçında, Kadıköy Stadı’nda yaptığı konuşmada, “milli egemenliğe dokunmak isteyecek olan padişah bile olsa vay haline” dedi. (İleri, 5 Kasım 1922).

5 Kasım 1922’de Milli Mücadele karşıtı yazılarıyla tanınan Ali Kemal, İstanbul’dan İzmit’e kaçırılıp orada linç edildi. Bunun üzerine diğer Milli Mücadele karşıtları, İngiliz elçiliğine sığındılar.

Bu sırada İstanbul’da tramvaylara tebeşirle “Kahrolsun Vahdettin!” diye yazılıyor, gazetelerde Vahdettin’in kaçacağı yönünde haberler çıkıyor, Vahdettin’in ihanetlerinden söz ediliyordu.

İşte Vahdettin, bu ortamda hayatını tehlikede görmeye başladı. Milli Mücadele’de yaptıklarının hesabını veremeyeceği için de İngilizlere sığınıp kaçtı.

Vahdettin, 1923’te Mekke’de yayımladığı “beyanname”sinde “yaptıklarının hesabını vermekten korktuğu için değil”, “hayatını göz göre göre tehlikeye atmak gibi Allah buyruğunun kabul etmeyeceği bir şeyden kaçınmak ve peygamberin ‘güçlüklerden kaçınmak’ sünnetini yerine getirmek için tıpkı peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gibi” hicret ettiğini belirtecekti. Görülen o ki Vahdettin, düşmana sığınıp kaçmasını bile dinsel gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışıyordu.


Padişah Vahdettin 17 Kasım 1922’de İngilizlerin HMS Malaya Zırhlısı ile İstanbul’dan Malta’ya kaçtı.




İngilizler Vahdettin’i neden korudular? Neden kaçmasına yardım ettiler?


Bu sorunun iki cevabı var. 1. Padişah Vahdettin, Milli Mücadele’nin başından beri Anadolu’daki milli harekete karşı hep İngilizlerin yanında yer aldı. İngilizlerin her istediğini yaptı. 2. İngilizler, Vahdettin’in “halifelik” sıfatından yararlanarak İngiltere’ye karşı ayaklanmaya başlayan dünya Müslümanlarını kontrol etmek istediler.

26 Eylül 1922’de İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, Londra’daki Lord Curzon’a gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu: “Bildiğiniz gibi padişah, kişisel olarak tehlikeye girerse onu korumak için elimizden geleni yapacağımızı kendisine 1920 Ekim başlarında bildirmiştik... Padişah, Mustafa Kemal’e bir kutlama telgrafı göndermeye teşvik edildiğini ama bunu reddettiğini bilgime sunmuştur. Padişahla aramızda aracılık yapan kişi, Kemalistler er geç İstanbul’da başa geçerlerse padişahın tek çare olarak İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalacağını bildirmiştir.

4 Kasıma 1922’de Tevfik Paşa Hükümeti’nin istifa etmesi, 5 Kasım 1922’de Ali Kemal’in kaçırılıp linç edilmesi sonrasında Padişah Vahdettin telaşlandı.

6 Kasım 1922’de Vahdettin, İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ve yardımcısı Andrew Ryan ile üç buçuk saat süren bir görüşme yaptı. Vahdettin, bu görüşmede, “Bolşevik” olarak tanımladığı Kemalistlerin silahsız bir darbeyle hükümeti ele geçirdiklerini, Kemalistlerin aslında azınlık olduklarını belirtti. İtilaf devletlerinin, İstanbul’u Kemalistlere karşı koruyup korumayacaklarını sordu. İngilizler, İstanbul Hükümeti’nin ortadan kalktığını, Lozan’da Türkiye’yi Ankara’nın temsil ettiğini söylediler. Vahdettin, ülkeden ayrılmaya karar verirse İngilizlerin kendisine yardım edip etmeyeceklerini ve İngilizlerin kendisini nereye; Kıbrıs’a Mısır’a mı götüreceklerini sordu. Rumbold, Mısır’ın mümkün olmadığını söyledi.

İngilizler, ellerindeki halife-padişahı kullanmayı düşünüyordu. Örneğin, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan Ronald Lindsay, 6 Kasım 1922’de şu açıklamayı yapmıştı:

Fırsattan yararlanarak padişaha Kıbrıs’ta siyasi barınak önererek veya ona görevinden istifa etmemesini telkin ederek İslam ülkelerinin gözünde saygınlığımızı yükseltme olanağını inceleyelim. Halifenin, İngiltere tarafından milliyetçilere ve Cumhuriyetçilere karşı korunması, Hindistan ve öteki İslam ülkelerinde pek etkili olabilir.”

Lord Curzon, “padişaha siyasi barınak verme” düşüncesini mantıklı buldu, bunun tartışılmasını istedi. İngilizler, Padişah Vahdettin’in “halifelik” sıfatını kullanmak istiyorlar, bunun için halifeyi götürecekleri bir yer arıyorlardı. Özellikle Hindistan üzerinde duruyorlardı. Ancak 10 Kasım 1922’de Hindistan Kral Naibi, İngiltere’nin Hindistan Bakanlığı’na şu gizli telgrafı gönderdi: “Padişahın halifeliği dışında kendisi Hindistan’da pek az tanınmıştır. Türkiye’nin işgali sırasında onun İngilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. Onun tahtan indirilmiş olması Hindistan’da ilgisizlikle karşılanmıştır. Mustafa Kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve İslam’ın şampiyonu olarak görülmektedir.”

13 Kasım 1922’de İstanbul’daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington, Vahdettin’in yaverlerinden Fahri Engin’i çağırıp ona “Padişah eğer isterse onu Malaya gemisi ile Malta’ya nakledebileceklerini” bildirdi.

Sonrasını Harington’un anılarından okuyalım: “15 Kasım Çarşamba günü yemekte iken sultanın yaveri geldi. Sultanın, cuma selamlığına çıktığında öldürüleceğini düşündüğünden hayatını kurtarmam için bana haber yolladığını bildirdi. Ben, sultanı kaçırmakla suçlanmamak için bu talebin yazılı olarak yapılmasını istedim.

Bunun üzerine Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington’a şöyle bir mektupla başvurdu:

“Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına... İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”

Dikkat edilirse, Vahdettin, iltica mektubunu “Müslümanların Halifesi” sıfatıyla imzalamıştı. Bu durumda kurusıkı “hilafet” silahı, tam da İngilizlerin istediği şekilde İngiltere’nin eline geçiyordu. Bu İngiliz oyununu Atatürk bozdu. Atatürk’ün işaretiyle hemen harekete geçen TBMM, 18 Eylül 1922’de, Vahdettin’in halifelik yetkilerini elinden aldı. Abdülmecit Efendi’yi “halife” seçti.

Vahdettin, 21 Kasım 1922’de Malta’ya ayak basarken artık “halife” değildi. Bu haliyle İngilizlerin hiçbir işine yaramazdı. İngilizler, “kullan at” politikası gereği devrik padişahtan kurtulmaya karar verdiler. Vahdettin’in İngiliz topraklarında oturmasını uygun bulmadılar.
Hazıra dağ dayanmadı!


Vahdettin, Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in daveti üzerine Malta’dan Mekke’ye gitti. (21 Ocak 1923). Oradan İsviçre’ye gönderildi. Oradan da İtalya’ya geçirildi.

Vahdettin, 20 Mayıs 1923’te San Remo’da 40 odalı Manolya Kasrı’na (Villa Magnolia) yerleşti. Bu köşkte saray hayatını sürdürdü. Çünkü yanında yeterli miktarda parası vardı. 51 ay tahtta kalan Vahdettin toplam 1 milyon 20 bin altın ödenek almıştı. Bazı kaynaklara göre kaçarken Osmanlı Bankası’ndan 70 bin ile 35 bin İngiliz lirası arasında bir para çekmişti. Tütüncübaşı Şükrü Bey’in verdiği bilgiye göre Vahdettin kaçarken yanında ve hesabında 23 bin altın vardı. Yılmaz Çetiner ise ”sandık dolusu mücevher ve 3000 Osmanlı altın lirası” ile saraydan ayrıldığını yazıyor. Turgut Özakman ise -Mediha Sultan ve Kral Hüseyin’in bazı yardımları da eklenince- Vahdettin’in gurbet parasının 140 milyarı geçtiğini belirtiyor.

Vahdettin, kaçarken hazineyi soymadı” diyenlere de şunu söyleyelim: 1. Vahdettin kaçarken bir gün geri gelmeyi umuyordu, 2. Kaçarken yanında ve banka hesaplarında yeterli parası vardı. 3. Refet Paşa, İstanbul’daki tüm sarayları ve hazineyi kontrol ediyordu. Vahdettin, istese de hazineyi soyamazdı. 4. Ayrıca Vahdettin “hırsız” değildi.

Vahdettin, San Remo’da hem lüks içinde yaşadı hem de Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarına ve bazı yakınlarına çok para kaptırdı. Sonunda para bitti. Vahdettin, borç içinde öldü. (1926).






KAYNAKLAR:


1- Atilla Oral, İşgalden Kurtuluşa İstanbul, İstanbul, 2013.

2- Bilal Şimşir, “Vahdettin’in Kaçışı ve Sonu”, Cumhuriyet, 27 Kasım 1973.

3- Naşit Hakkı Uluğ, Halifeliğin Sonu, İstanbul, 1975.

4- Osman Selim Kocahanoğlu, Atatürk-Vahdettin Kavgası, İstanbul, 2014.

5- Salahi Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007.

6- Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, 1. Kitap, 11. bas, İstanbul, 2017.

7- Sinan Meydan, Hafıza, Yakın Tarihin Kitabı, İstanbul, 2019.

8- Süleyman Kani İrtem, Sultan Vahideddin,
İstanbul, 2003.

9- Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, 6. bas, Ankara, 2007.

Extraction adlı kişinin imzası Atın İyisine Doru Yiğidin İyisine Deli Derler

Bir çift mavi gözün ışında.

 
Alt 18.Aralık.2023, 17:19   #17
Durumu
Çevrimdışı
 
YaRGuCi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Şuan iş yerindeyim bizzat o dönemlere yakın tarih olan 1945 ve 1953 döneminde kaleme alınan kitapları ve kaynakları ve bizzat Ecevit zamanında yapılan konuşmalar ve buna istinaden Demirelin vermiş oldugu cevapları tek tek yayınlayacagım ve tabiki sayısız yazarların kaleme aldıkları deliller ve ispatları tek tek sunacağım.İnanan istediğine inanabilir o zaman. @Extraction

ZaNa bunu beğendi.


Konu YaRGuCi tarafından (18.Aralık.2023 Saat 17:22 ) değiştirilmiştir.
 
Alt 18.Aralık.2023, 21:34   #18
Durumu
Çevrimiçi
 
Tûsî - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Bu mantıkla bakarsak Esat Oktay yıldıran savunuculuğu yapmak gerekir tekrar etmekte beis görmüyorum haine kefen biçilmez. Nedendir bilmiyorum bu ara hain seviciliği mi revaçta yoksa sistemli bir manipüle olayımı var çözemedim

Tûsî adlı kişinin imzası Emîr-î Kebîr

 
Alt 18.Aralık.2023, 21:40   #19
Durumu
Çevrimdışı
 
Sanem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Alıntı:
Tûsî Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu mantıkla bakarsak Esat Oktay yıldıran savunuculuğu yapmak gerekir tekrar etmekte beis görmüyorum haine kefen biçilmez. Nedendir bilmiyorum bu ara hain seviciliği mi revaçta yoksa sistemli bir manipüle olayımı var çözemedim



Tamda dedigin gibi hain seviciligi pek bi revacta. Atam zamaninda cok buyuk yanlis yapmis simdi farkediyoruz. Dedelerini idam ederken tüm soylarini da kurutmaliydi....


 
Alt 18.Aralık.2023, 21:46   #20
Durumu
Çevrimiçi
𝗜̇𝗺𝗽𝗮𝗿𝗮𝘁𝗼𝗿𝗶𝗰̧𝗲
 
ZaNa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Standart Cevap: Şeyh Said neden isyan etti?

Alıntı:
Sanem Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Tamda dedigin gibi hain seviciligi pek bi revacta. Atam zamaninda cok buyuk yanlis yapmis simdi farkediyoruz. Dedelerini idam ederken tüm soylarini da kurutmaliydi....
@Sanem senin bu dediğin apaçık ırkçılık ve soykırım kınıyorum seni yukarda herşey belgeli AP açık ortada üstün körü cahil be ırkçı zihniyetiniz gerçekleri görmezi mani oluyor.

ZaNa adlı kişinin imzası Dûjmınê bav û kalan nabın dostê lawan !!!

 
Konu Kapatılmıştır

Bookmarks

« - | - »

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Bestemsu Özdemir estetik iddialarına isyan etti DeepSilence Magazin Haberleri 0 26.Ekim.2023 10:55
Gonca Vuslateri, Türkiye'yi kötüleyenlere isyan etti DeepSilence Magazin Haberleri 0 18.Ekim.2023 13:35
Aleyna Tilki, çocuklarını fenomen yapan anne ve babalara isyan etti DeepSilence Magazin Haberleri 1 22.Eylül.2023 09:20
Merve Boluğur, benzin zammına isyan etti DeepSilence Magazin Haberleri 1 14.Eylül.2023 14:41
Serdar Ortaç'ın borçlarıyla başı dertte! Gelen belgeye isyan etti: 'Ödemiyorum lan' Mehmet Magazin Haberleri 0 14.Temmuz.2023 15:16


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 23:44.


Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions Inc.